Günlük Doz: İstanbul

Tuesday, July 04, 2006

Içinden gemi geçen bir şehir


Içinde su olmayan bir şehir neye yarar ki. Istanbul yırtılarak ikiye ayrılmış, o kocaman yırtık da bir daha dikiş tutmamıştır der Elif Şafak Şehrin Aynaları'nda. 15 Kasım 1979da bütün Istanbul'u uyandıran ses ise yırtılma sesi değil, patlama sesi idi. Içinden gemi geçen şehirde gemi kazaları olağandı belki ama o gece Romen Independenta ve Yunan Evrialy'nin ateşli buluşması günlerce izlenecekti. O zamanlar daha yüksek binalarca kapanmamış minik bir aralıktan boğazı ucundan izleyen evimizden bile görünüyordu alevler.

Henuz bir yaşında olan Independenta o zamanlar ambargo altında olmayan Libya'dan doldurduğu 94600 ton petrol ile Köstence yolundadır. Haydarpaşa açıklarında kılavuz kaptan beklerken karşıdan gelen Zhdanov limanından yüklendiği 7400 ton çelik ile boğazdan çıkmakta olan Evrialy ile çarpışır. Bir ay süren yangın ve 7 ay süren dava sonunda Evrialy'nin kaptanı ihmalden suçlu bulunur, ama 20 aylık cezası dava boyunca Sağmalcılar cezaevindeki iyi hali yüzünden 850 dolar ağır (!) para cezasına çevrilir. Evrialy Tuzla'da 6 yıl yattıktan sonra açık arttırma ile satılır. Independenta'nın kalıntıları ise yıllarca Haydarpaşa önlerinde kalır, 1983 yılında enkazı kaldırmaya başlayan şirket ise iflas ederek Independenta gibi batar. 1986 yılında tekrar ihale açılır ve kazadan 7 yıl sonra enkaz kaldırılır. Independenta ve Evrialy son kez Aliağa söküm tesislerinde buluşurlar.


14 Kasım 1991de ise Filipinler bandıralı Madonna Lily Lübnan bandıralı Rabinion 18 gemisine çarpar. Bu sefer 95000 ton petrol değil ama 22000 tane koyun dökülür boğaza. Baba Bush'un körfez savaşı haberlerini ve Tomahawk füzelerini izler televizyonlarında insanlar, koyunları kimse duymaz. 91 yılının benim için savaştan ve koyunlardan daha önemli bir yanı var, saçlarımı son kez kestirirken çok üzülmüştüm o yıl!

Boğazlar sözleşmesince geçen gemilere izin vermek zorunda olan Türkiye kılavuz kaptan sağlar, ama zorunluluk getiremez. Günümüzde bile geçen gemilerin sadece %50si kılavuz kaptan alır, Türk bandıralı gemilerde bu oran %1e kadar düşer. Güvenliği arttırmak için Independenta kazasına kadar uygulanan ve boğazın yapısına daha uygun ama iki noktada çapraz geçiş yapılması gerekilen soldan trafik uygulamasından vazgeçilir ve sağdan trafik uygulaması başlar. 1994 yılında ise yeni bir Boğazlar Geçiş Yönetmeliği hazırlanır, ayırım şeritlerine uymayacak büyüklükte gemilerin geçişi sırasında boğaz trafiğe kapatılmaya başlar. 2003 yılında ise Gemi Trafik Hizmetleri (vts) sistemi devreye girer, gemi geçişleri artık radar ve video ile izlenilirmektedir.

Levent Kırca'nın yalıya giren gemi skecinin artık arşive kalkmasının zamanı gelmişti zaten bana sorarsanız.

6 Comments:

  • Fotolarin cok guzel yaaa. Photoshop var galiba biraz renklerde ama...

    By Anonymous Anonymous, at 2:29 AM  

  • Teşekkürler ve olmaz mı, tabii ki var.... Kameranın gördüğü mü yoksa benim fotoğrafı çekerken kafamda ne gördüğüm mü önemli? Kafamdaki resime ulaşmak için ne alet varsa onu kullanıyorum, kamera olur, fotoşop olur, vs.

    By Blogger Zeki Melek, at 3:28 AM  

  • Bir de fotoşop yanlız renklilerde değil, siyah-beyaz resimlerde de var. Hatta daha çok var. Eskiden fotoğraf konusunda daha "purist" idim, evde kendi siyah-beyaz filmlerimi banyo etmeye başladıktan sonra dijital baskı / fotoşop olayına iyice girdim. Yıllarca dia çeken ve deklanşöre basarken bütün kararları vermeye alışmış birisi olarak bu "post-process" işlemi ve fotoğraflar ile ağır ağır uğraşarak, şurası daha mı açık olsa, şurası daha mı koyu olsa, kadrajı şöyle kessem mi yoksa böyle kessem mi şeklinde farklı yaklaşımları deneyebilmek bana bitmiş resim üzerinde büyük bir kontrol verdi, bu kontrolden büyük zevk aldım. Bazen tek bir fotoğraf ile bütün gün uğraştığım, bazen içime sinmediği için tekrar tekrar dönüp yeni bir alternatif ürettiğim oluyor. Bazen de iki dakikada renkleri canlandırıp, kontrastı arttırıp iki dakikada işimin bittiği oluyor. Ansel Adams'ın benden güzel anlatmış "film is the score, print is the performance".

    By Blogger Zeki Melek, at 3:42 AM  

  • hakkaten ucundan azcik uzamis olan saclarini nasi da 'bayrak toreni sonrasi kontrollu okula giris' sirasinda yakalayip berbere yollamislardi. peki ama sen neden hakkaten cagaloglunun guzelim berberlerine teslim etmek yerine okul hayatin boyunca bir kez olsun okulu kirmamistin??? hala merak ederim.

    By Anonymous Anonymous, at 6:58 AM  

  • Çok şey biliyorsun Fulya, hah hah. Istanbul Erkek Lisesi'nde Alman hocaların etkisi karşısında Türk hocalar gaza gelip kendi kontrollerindeki alanlarda iyice katı olmuşlardı, gerek kıyafet olsun gerek saç olsun. Askeri lise'miyiz ki halbuki. Buna tepki olarak da herkes saç uzatma arzusundaydı, işin komiği bir benim hiç öyle birşey yoktu kafamda. Sonra mezuniyet balosundan bir gün önce azıcık saçımla yakalandım, benden önceki birçok saf gibi "Aman canım, hemen şuracıkta ucundan biraz kestiririm" diye düşünüp koyun koyun gitmiştim hemen yakındaki berbere. İyice kırpılmış olduğum mezunuyet balosu resimlerinde de pek bir suratsızımdır hatırlarsan.

    Bir de Selim'in lise yıllığına yazdığı şekilde "Ineğin adı Zeki de olsa inek yine de inektir". O gün matematik fizik falan vardır kesin, kaçırmak istememişimdir, hah ha... Halbuki okulun son haftası, değil mi ama....

    By Blogger Zeki Melek, at 1:04 PM  

  • Seninki yine her saçını uzatmak isteyen liseli erkeğin başından geçen birsey zaman zaman. Ben "acaba nasıl olacak" diye dusunup lise-1 de saçımı kazıtmıştım da disiplinin ucundan zar zor dönmüştüm! Kızların saçı uzun olmalıymış efendim!! yok ya, al işte kısacık şimdi oh olsun. çok da güzel oluyor bence. O zaman tabii parlak öğrenci sicilimde disiplin cezası olmasını hoş görmeyecek annem yüzünden gidip tonla yalan söylemek zorunda kalmıştım müdüriyete. Bütün okul beni hastalıklı sandı bir dönem o yüzden hahaha!

    By Anonymous Anonymous, at 9:54 AM  

Post a Comment

<< Home