Sırat Köprüsü
Şimdi üçüncüsünün kondurulması planları yapılırken biz dönüp orjinal boğaz köprüsüne bakalım.

Yıllarca İcraatın İçinden programının jeneriğinde ve bütün Türkiye tanıtım filmlerinde mühendislik harikamız olarak gururla gösterdiğimiz ve aslında Ingiliz Gilbert Roberts'ın dizaynı ile Alman Hochtief şirketince yapılmış olan köprümüz 30 Ekim 1973te 3 yıl süren bir inşaat sonrası açılmıştır. 20-25 yılda bir değiştirilmesi planlanan çelik halatlar hiç değiştirilmemiş, halatlardan biri kopunca "tamir" edilmiştir.

Köprünün üstünde yaya yolu vardır, bacaklarında asansör vardır, ama kimseyi sokmazlar bir türlü. Tek şansınız Ekim ayında düzenlenen Avrasya Maratonu'na katılmaktır köprüyü yürüyerek geçmek için. Halbuki 1883te NYde yapılan Brooklyn Köprüsünde yürüyüş yolu vardır, oturup manzara izlemek için yerler bile vardır köprünün ortasında. Ben üzerinde arabaya binmiş kedi gibi oldum, ayaklarımın altında fıldır fıldır sallanması çok rahatsız etti.

Avrasya Maratonu'na katılanlar da köprünün sallantısından oldukça rahatsız olurlar, insana hiç sağlam hissi vermez. Köprünün açılışı sırasında dönemin UNICEF büyükelçisi çocuklar ile köprüyü yürüyerek geçmek ister, ama kalabalık yüzünden sallanan köprüye bir şey olur korkusu ile yürüyüş engellenir. Sallanarak yıkılan ünlü bir köprü vardır bütün belgesellerde gözüken. Galloping Gertie adı takılan Tacoma Narrows köprüsü bir mühendislik hatasıdır. Vadideki rüzgar ile salınıma başlayan köprü yapıldıktan 4 ay sonra yıkılır. Halbuki düzenli aralıklar ile açılacak delikler ile köprünün rezonansa girmesi engellenilebilirmiş aslında.
Çocuklar ile beraber boğaz köprüsünü yürüyerek geçmek isteyen UNICEF büyükelçisini yaşıtlarım pazar konserlerinden tanır. Komedyen Danny Kaye'in New York Filarmoni orkestrası ile yaptığı konser/gösteri sık sık tekrar gösterilirdi. Tek kanal dönemi olduğu için biz de oturup izlermişiz demek, görünüyor ki tek kanal öyle de kötü birşey değilmiş. Özellikle Danny ile Zubin Mehta'nın atışmalarını hala hatırlarım. Danny Kaye'in benzer bir şekilde operayı sevdirmek amaçlı bir gösterisi daha vardı ama hiç sonuna kadar dayanamamışımdır.
Boğaz köprüsü açıldığı zaman masraflarını çıkardıktan sonra bedava olacağı reklamı yapılmış, 4 yılda masrafını çıkardığı halde tatlı gelirinden vazgeçilememiştir. Bu yıl da artık para ile geçişler kaldırılmıştır, artık sadece OGS ve KGS ile geçiş yapılmaktadır. Halbuki bir tane bile olsa para ile geçiş imkanı bırakılsa idi keşke, kaza ile girenlerin ceza ödemekten başka seçeneği yok şu anda. Geçiş parası yüzünden yapılan kavgalar yeni değildir, 1883te padişahın kayık ile geçiş parasına yaptığı zamma kızan Keraban Ağa yanında Hollandalı ziyaretçisi ile beraber boğaz geçişine fahiş para ödeyeceğine Karadeniz'i dolaşmayı yeğler!
Keraban Ağa yaşamış birisi değildir elbette, Jules Verne'in İnatçı Keraban Ağa (kéraban-le-tetu) kitabının kahramanıdır. Pek insan bilmez bu kitabı, ben ilkokulda bir Jules Verne hastası olarak bulduğum bütün kitaplarını okuyorken denk gelmişim demek. Aynı yaşlarda defterlerimi Jules Verne ile Zihni Sinir arası mekanik aletler ile dolduruyordum, kendi Kitab-ül Hiyel'imi (İhsan Oktay Anar) yapıyordum. Ne yazık ki o dönemde Jules Verne'in sadece macera içeren kitapları yayınlanıyordu çocuk kitabı olarak, daha karanlık ve disütopik kitaplarının yayınlanması yıllar aldı. Keraban Ağa'ya geri dönersek Hollandalı misafiri de yanında olarak bütün Karadeniz'i dolaştıktan sonra geçiş parasını ödemeden ulaştığı Anadolu yakasında kuzeninin düğününün Avrupa tarafında olacağı haberi ile karşılaşır. Tekrar bir Karadeniz turu atacak zaman yoktur bu sefer, boğaza gerilmiş bir halat üstünde bir cambaz onu el arabası ile karşıya geçirir kitabın sonunda!

Peki Istanbul'un ünlü cambazları boğazdan karşıya geçebilirler mi? Sunay Akın Kule Canbazı kitabında buna imkan olmadığını söylüyor. 1680 yılında 7 teknenin direklerinden geçen ip ile Canbaz Şahin Bey Haliç'i bir uçtan bir uça yürür ama aynısını boğazda tekrarlayamaz. Akıntı yüzünden gemileri sabitlemek mümkün değildir çünkü! Aynı kitaptan bir başka ilginç ayrıntı ise Dikilitaş'a tırmanış yasağıdır. Şehzade Mehmet'in sünnet düğününde gösteri yapan cambaz Dikilitaş'a tırmanırken düşer ölür. Onun ardından ikinci bir cambaz gelir, o da düşünce padişah III. Murat Dikilitaş'a tırmanışı yasaklar. Yasak olmasa günümüzün cambazları olan kaya tırmanıcılarımız ne kadar başarılı olurdu acaba?

Köprünün üstünde yaya yolu vardır, bacaklarında asansör vardır, ama kimseyi sokmazlar bir türlü. Tek şansınız Ekim ayında düzenlenen Avrasya Maratonu'na katılmaktır köprüyü yürüyerek geçmek için. Halbuki 1883te NYde yapılan Brooklyn Köprüsünde yürüyüş yolu vardır, oturup manzara izlemek için yerler bile vardır köprünün ortasında. Ben üzerinde arabaya binmiş kedi gibi oldum, ayaklarımın altında fıldır fıldır sallanması çok rahatsız etti.
Boğaz köprüsü açıldığı zaman masraflarını çıkardıktan sonra bedava olacağı reklamı yapılmış, 4 yılda masrafını çıkardığı halde tatlı gelirinden vazgeçilememiştir. Bu yıl da artık para ile geçişler kaldırılmıştır, artık sadece OGS ve KGS ile geçiş yapılmaktadır. Halbuki bir tane bile olsa para ile geçiş imkanı bırakılsa idi keşke, kaza ile girenlerin ceza ödemekten başka seçeneği yok şu anda. Geçiş parası yüzünden yapılan kavgalar yeni değildir, 1883te padişahın kayık ile geçiş parasına yaptığı zamma kızan Keraban Ağa yanında Hollandalı ziyaretçisi ile beraber boğaz geçişine fahiş para ödeyeceğine Karadeniz'i dolaşmayı yeğler!
Peki Istanbul'un ünlü cambazları boğazdan karşıya geçebilirler mi? Sunay Akın Kule Canbazı kitabında buna imkan olmadığını söylüyor. 1680 yılında 7 teknenin direklerinden geçen ip ile Canbaz Şahin Bey Haliç'i bir uçtan bir uça yürür ama aynısını boğazda tekrarlayamaz. Akıntı yüzünden gemileri sabitlemek mümkün değildir çünkü! Aynı kitaptan bir başka ilginç ayrıntı ise Dikilitaş'a tırmanış yasağıdır. Şehzade Mehmet'in sünnet düğününde gösteri yapan cambaz Dikilitaş'a tırmanırken düşer ölür. Onun ardından ikinci bir cambaz gelir, o da düşünce padişah III. Murat Dikilitaş'a tırmanışı yasaklar. Yasak olmasa günümüzün cambazları olan kaya tırmanıcılarımız ne kadar başarılı olurdu acaba?
3 Comments:
bi de şu hikaye vardır: boğaz köprüsü açıldıktan bi süre sonra gişelerde sıkışmalar başlayınca köprünün üzeri araçla dolmuş. tümünün motoru çalışan araçlar yüzünden köprü rezonansa girecek gibi olunca canhıraş anonslar yapılmış ve herkesin motorlarını durdurması istenmiş. az kalsın yıkılıyomuş medar-ı iftiharımız. küçükken babamın köprü üzerinde yol tıkandığında epey korktuğunu hatırlarım ben.
By
Anonymous, at 6:10 PM
evet hatta Auckland gibi gösterecek fazla şeyi olmayan şehirlerde, köprünün o ince uzun tellerinde turistlere yürüyüş yaptırmak sureti ile yeni "extrem" sporlar , TV kulesinden veya yine köprüden bungee jumping gibi attraksiyonlar yaratmışlar...Hoş bizde bungee falan dinlemiyor millet yine atlıyor...Bu arada içinden köprü geçen son vukuatımız şampiyon olan takımın köprüye asılı bayrağının defalarca rakip taraftarlar tarafından hayat pahasına indirilmeye / yakılmaya çalışılmasıdır..
By
Anonymous, at 5:51 PM
çocukken ben de hatırlıyorum o ince tellerin bağlandığı ve ana ayakları birbirine bağlayan kalın halatlarda yürümeyi hayal ederdim her geçişimizde. Onların iki yanında bir de sanki çocukların tutunarak yürümesi için yapılmış(benim için öyleydi en azından) ince teller geçer. arabam oldu olalı iki köprüyü de bol bol geçiyorum fakat 1. köprüyü geçmek bambaşka oluyor her seferinde. Belki daha az şerit vardır diye belki de halatların bağlanış şekillerin farklılığından bilemiyorum ama daha bir köprüden geçiyormuş havası yaratıyor. Üstelik daha bir romantik sanki.
By
Anonymous, at 9:33 AM
Post a Comment
<< Home